Donnerstag, 13. Dezember 2007

Kurban Bayramı

Kurban Bayram in Tarihleri

İslam dininde kullanılan ve bayram günlerini tespit etmekte temel alınan takvim ay takvimi olduğu için Gregoryan Takvimi yıllarında farklı günlere denk gelir. Aynı sebeple aynı Gregoryan yıl içerisinde iki Kurban Bayramı da yaşanabilir. 2005-2012 yılları arasında, Kurban Bayramı aşağıdaki tarihlerde vuku bulacaktır.
2005: 21 Ocak2006: 10 Ocak ve 31 Aralık2007: 19 Aralık2008: 8 Aralık2009: 27 Kasım2010: 16 Kasım2011: 6 Kasım2012: 26 Ekim
Kurban Bayram inda kurban kesmenin sartlari

Akıllı, hür, mukim (yerleşik olan, seyahatte olmayan) ve dinî ölçülere göre zengin sayılan mümin olunmalıdır.Belli miktar parasına sahip olan kişinin belli miktarda borcu varsa, borcunu çıktıktan sonra kalan miktar 80 gram altına tekabül ediyorsa, kurban kesmek üzerine vaciptir. Kurban Kur’an’da emredilmiş bir ibadettir:
“Sen de Rabbin için namaz kıl ve kurban kes!”[5] (Kevser Suresi, 2)
Farkli Dinlerde Kurban

Farklı dinlerde Kurban
İslam’daki gibi belirli bir bayram zamanı ile ilişkilendirilen büyük bir kurban eylemi bugün varlığını sürdüren İbrahimi Dinlerde nadir görülse de diğer İbrahimi dinlerde de kurban kavramı mevcuttur. Arapça kurban sözcüğü ile ilişkili olan İbranice korban sözcüğü de sözlükte “yakınlaşmak” anlamına sahiptir ve dinî bağlamda, şeklî uygulama açısından İslam’dakine benzer bir tür kurban etmeyi öngörür. Bugün Musevilerin büyük bir kısmı hayvan kurban etmeyi kesmişlerdir bunun en büyük sebebi Tapınak’ın var olmayışıdır[3]; bununla birlikte hayvan kurban etmenin özellikle Tapınak mevcutken düzenli bir şekilde yapılan bir ibadet olduğu bilinmektedir[4]. Bununla birlikte bu hayvan kurbanı büyük oranda günahlardan arınmak için yapılırdı ve İslam’daki Kurban Bayramına benzer bir uygulama bağlamında ele alınmazdı.

Kurban

Ana madde: İslam’da kurbanKurban, Türkçeye Arapçadan geçmiş bir sözcüktür[1]. Arapça ku-r-b kökünden türemiş olup, sözlükte “yaklaşmak” anlamına gelir[2]. Istılahta yani bir İslam dini terimi olaraksa Allah’a yaklaşmak ve Allah rızasına ermek niyetiyle kesilen, kurban edilen, hayvan demektir. Kur’an’da geçen İbrahim peygamber ve oğlu İsmail ile ilgili kıssadan yola çıkarak, kurban kavramı, çok daha genel bir adanmışlığı, Allah için bireyin her şeyini feda edebilecek olmasını, Allah’a teslimiyeti ve ona karşı şükür içinde olmayı ifade etmektedir.

Kurban Bayram in isimleri


Kurban Bayramı’nın isimleri
Kurban Bayramı farklı dillerde ve farklı kültürlerde, kültürel etkilerle de, farklı isimlerle anılmaktadır. Arapça İyd-el Adha şeklinde okunan tüm dünyada yaygın olan bir isimdir. Türkçede Kurban Bayramı olarak anılırken, Hindistan ve Pakistan’da bayrama genelikle Bakra Eid denir ki bunun anlamı “Keçi Bayramı”dır; bu ülkelerde sıklıkla kurban edilen hayvan keçidir. Bakra Eid Güney Afrika’da da kullanılan bir isimdir. Bangladeş’te kullanılan yaygın isimlerse Id-ul-Azha ve Korbani Id’dir. Türkçe ismine benzer bir şekilde Bosna Hersek, Bulgaristan ve Arnavutluk’ta Kurban Bajram şeklinde anılır. Nijerya’da Babbar Sallah, Somali’de ve Kenya ile Etiyopya’nın Somali dili konuşan bölgelerinde ise Ciidwayneey olarak anılır.


Kurban Bayram i


Kurban Bayramı (Arapça: عيد الأضحى, Farsça: عید قربان), Müslümanlar tarafından Hicri Takvime göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan bir dini bayramdır. İslam dinindeki Ramazan Bayramı ile beraber en önemli iki bayramdan biridir. Bu bayram adını Müslümanların Allah rızası için büyük baş veya küçük baş hayvan kurban etmesinden alır.
Kurban Bayramı nüfusunun çoğunluğu Müslüman olun birçok ülkede dinî bayram olmanın yanı sıra resmî bayram ve/veya tatil günü ilan edilir.
Tüm dünya Müslümanları tarafından kutlanan Kurban Bayramı’nda, İslam’da yer alan, İbrahim Peygamber’in oğlu İsmail Peygamber’i kurban etmek istemesi, fakat bu manevi adanışın kabulü sebebiyle ona gönderilen bir hayvanı Allah’a kurban etmiş olması anılır.
Aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke’de hac farizasını ifa ettikleri vakittir. Bayramda da Bayram Namazı kılınır ve bayram hutbesi okunur.

Kurban Teslimiyettir


Kurban teslimiyettir
ALİ DEMİRELİbadetler, Rabbimizin emri olduğu için yapılır. Allah (celle celâluhu) emir verir, biz de kulları olarak bunu yaparız. Fakat âmir olan Cenab-ı Hak, aynı zamanda hakîmdir. Yani emrettiği her şeyde hikmet de vardır. Allah’ın emri ile yaptığımız kurban ibadetinin de bildiğimiz bilemediğimiz sayısız hikmetleri vardır. Şimdi onlardan bazılarını hatırlayalım.Kurban, kulun Rabbine teslimiyetini ifade eder. Bu teslimiyet, Hz. İbrahim ve İsmail ile zirveleşerek sembolleşmiştir. Hz. İbrahim oğlunu, kurban etmek üzere şimdiki Harem-i Şerif’in bulunduğu yere getirdiği an ne kadar mütevekkildir! Bu sabır ve teslimiyet insanı, Mekke’ye oldukça yakın bir yer olan ve asırlar sonra Nebiler Serveri’nin (sallallahu aleyhi ve sellem) Medinelilerden el sıkıp biat alacağı “Akabe” mevkiinde oğlunu kurban etmek için yatırırken, içinde sorumluluğunu yerine getirmeye ciddi bir niyet ve kararlılık vardı. Oğlu da tam bir peygamber oğluna yakışan teslimiyet içinde, “Ey babacığım! Sana emrolunanı yerine getir.” (Sâffât, 37/102) demekteydi. Zaten, Kur’an’da Hz. İbrahim’in karakterini takip ettiğimiz hemen her yerde, bu engin teslimiyet ve tevekkülünü görürüz. Öyle ki, onda ne sabırsız bir tavır, ne de hesabı ve muhasebesi yapılmamış bir davranış görülebilir.
Hadisenin devamını Kur’ân şu ifadelerle anlatır:
“Her ikisi de Allah’ın emrine teslim olup, İbrâhim oğlunu şakağı üzere yere yatırıp, Biz de ona: “İbrâhim! Rüyanın gereğini yerine getirdin (onu kurban etmekten seni muaf tuttuk).” deyince (onları büyük bir sevinç kapladı). Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz! Bu, gerçekten pek büyük bir imtihandı. Oğluna bedel ona büyük bir kurbanlık verdik. Sonraki nesiller içinde ona da iyi bir nam bıraktık; ki o da, bütün milletler tarafından şöyle denilmesidir: “Selam olsun İbrâhim’e!” Biz iyileri işte böyle ödüllendiririz!” (Saffat, 37/103-110)
İşte bizler de müminler olarak bu önemli hadisenin anısını Rabbimize teslimiyetimizin bir ifadesi olarak kestiğimiz kurbanlarımızla her sene tazeliyoruz.Sayı: 160Bölüm: Kurban Nedir?
Zaman Ailem Derğisi

Kurban Yardimlasmadir
Toplumdaki sosyal dayanışmanın temin ve devamı, tabakalar arasında uçurumların meydana gelmemesine ve kitleler arasında kavgayı körükleyecek boşlukların bırakılmamasına bağlıdır.Yani zenginle fakirin arasındaki bağ ve irtibat kopmamalıdır ki, o toplumda karışıklık ve huzursuzluk meydana gelmesin. Toplumdaki sosyal tabakalar arasında bu irtibatı temin eden en önemli dinamik, her türlü yardımlaşma prensipleridir. Bu yardımlaşmalardan birisi de hiç şüphesiz kurban ibadetidir. Yıl boyunca evine et alamayan pek çok insan vardır. Kurban kesen kimse, kurbanını ihtiyaç sahibi kişiyle paylaşarak onun da et ihtiyacının giderilmesine vesile olur. İşte bu manada kurban; toplumda kardeşlik, yardımlaşma, fedakârlık ve dayanışma ruhunu mayalar ve geliştirir. Bu şekilde fakir de kendisinin zenginler tarafından gözetildiğinin farkına varır ve Rabbine şükürle iki büklüm olur.Sayı: 160

Sevap Toplama kampanyasi
Kurban kesmenin sevabını soran sahabeye Peygamber Efendimiz, “Kurbanın her bir kılı için bir sevap vardır.” buyurmuş; sahabe tekrar, “Ey Allah’ın Resûlü, kesilen kurban yünlü ise (koyun, kuzu gibi), sevabı nasıl olacak?” diye sorduğunda Aleyhissalâtu Vesselâm, “Yünün her bir kılı için de bir sevap vardır!” cevabını vermiştir. Yine başka bir hadislerinde Allah Rasulü, Allah rızası için kesilen kurbanın ahirette geçilmesi çok zor olan sırat köprüsünde sahibi için bir binek vazifesi göreceğini müjdelemektedir. Bunun gibi kurban kesmekle alakalı daha pek çok sevap ve hikmet sıralanabilir. Ancak bütün bunlar, hikmet çerçevesi içinde kendisine yaklaştığımız, hakiki hikmetin bir kısım sızıntılarından ibaret olabilir. Bize düşen ubudiyet anlayışı ve kulluk havası içinde, Rabbimizden gelen emirlere teslim olmak ve itaat etmektir.

Donnerstag, 13. September 2007

TIK TIK TIK


Çok sevdiðim halde uzun yillardir göremediðim bir arkadaþýmdý. Evimizin eskiyen koltuklarýný tamir ettirmek için gittiðim marangozda karsýlaþýnca, büyük bir sevinçle kucaklaþtýk. Hâl hatýr sorduktan sonra:
- Nerelerdesin yahu? diye çýkýþtým. Seni öldü zannettim.Þaka yollu söylediðim bu sözler karþýsýn dada birden ciddileþti. Rengi limon gibi sararmýþ, cani da iyiden iyiye sýkýlmýþtý.Hemen yaný baþýnda duran biçilmemiþ vaziyette ahþaba elinin tersiyle vurup:- Þeytan kulaðýna kursun, dedi. Bu ne biçim lâf birader? Daha altmýþýna varmadan ölümden bahsetmek de ne oluyor?Ben, olup bitenleri anlamaya çalýþýrken, o da isi garantiye almak istemiþ olacak ki, ayni iþlemi tekrarladý:- Týk, týk, týk. Þeytan kulaðýna kursun.Dükkan sahibi olan marangoz bizden hayli uzakta bulunduðu için konuþulanlardan habersizdi.Çalýþtýðý makineyi bir ara durdurdu ve yanýmýzdaki çýraðýna:- Dursuuuun!.., diye seslendi.Beyefendinin parmaðýyla vurduðu ahþabý getir de, bu gün trafik kazasýnda ölen o gencin tabutunu hazýrlayalým...
YASMI GECER ÖMÜRMÜ GECER YOKSA ZAMANMI
YARINA BIRAKTIKLARININ ARKASINDA DURABiLECEKMiSiN
YADA BUGÜN YAPTIKLARININ HESABINI VEREBiLECEKMiSiN
iYi DÜSÜN
ZaHaRa

Donnerstag, 6. September 2007

ZALİM AYRILIK

Yine akşamlar çöktü üstüme sensiz,
Sensiz zindanlarda gibiyim kimsesiz sessiz
Bırakıp gittin beni boynu bükük öksüz
Nasıl dayansın yüreğim bu zalim ayrılığa.

Bırakıp gittin beni çok uzaklara
Sensiz bıraktın beni bu zindan hayatta
Gözümde uyku kalmadı artık ağlaya ağlaya
Nasıl dayansın yüreğim bu zalim ayrılığa.

Sen olmayınca ben ben neyim
Dayanmıyor sensizliğe bu garip yüreğim
Sabahlar olmak bilmiyor sensiz neyleyim
Nasıl dayansın yüreğim bu zalim ayrılığa.

Gözlerim gözlerini görmeyince
Ellerin saçlarımda gezmeyince
Kokun üzerime sinmeyince
Nasıl dayansın yüreğim bu zalim ayrılığa.

Birgün sensiz ölürsem buralarda
İsyanım kadere değil sadece sana
Bırakıp gittin beni acılarla baş başa
Nasıl dayansın yüreğim bu zalim ayrılığa.

Seni İntihar Ettim…

deli dolu geçtik ateş hatlarındansevgim korkuyla beraber büyüdü içimdesevdikçe korktumkorktukça daha çok sevdimer geç birbirini boğacaktı bu duygular biliyordumneden sonra farkına varıyor insanayağına takılan bütün taşlarıyoluna kendi döşediğinin
senin yarınlara inancın benden yüklüydüdaha cesaretliydinplanı çatılmamış yarınlara ektiğin umutlarer geç açacaktı biliyordundeli sevdalı çocuk ruhumunnicelerinin uğruna kıyametler kopardığıdeğersiz değerlere sırt dönmüş güvenli saflığındabir sonsuzluk buldun kendineve hayatımızın resimlerini çizdin duvarlarımızasonra birdenyeşil bir kentteılık bir yaz gecesine astın beni
sevdalı ömrümün dakikası beş para etmediödedimcümlelerim seni taşımaktan yorgun düştüson sözünve son anın efendisi olmaya bilenmiş yüreğine yenildimgeçmişten nefes alıp geçmişe nefes verdimanılar kemirdi yüreğimifelç oldu hislerimzamanın çoktan dibe çöktüğü kum saatimin belindentek bir saniye bile süzülmüyorduters çevirmeye cesaretim yoktuçünkü yeniden başlayacak bir hayatınkorkağı olmuştum
aşkların sonrasında hüzün vardırya sen hüznü boğarsınya da hüzün seni boğarama birisi kanatlarını kırarsa eğeryaralı kuş rolüne soyunacağınayürümeyi denemelisinhayata dönmelisin
bunları düşünebilmek bile kendime dönüşümdüve sonunu infaz ediyordu içimdeo gece yüreğimden sağ çıksaydın eğerölen ben olurdumo gecehayatın lekesiz bir anındaseni intihar ettimşimdi katil benim
artık güncemde bir boşluksunyavaş yavaş taze anıların altına gömülüyorsunve sana ait sandığım her şeyinaslında benim olduğunu öğreniyorumhiçbir duygunun tek ilhamı değilsinkendimi keşfettikçeseni kaybediyorumve ufkuma sensizliğikorkusuzca geriyorum




Mittwoch, 18. Juli 2007

Çığlık


Çığlık
Kimi şanslı doğar, kimi erken ölür
Biri sefa içinde, biri pek sefil büyür
Kader mi bilmem ama, bir gerçek var yanında
İnsan olup aç olup, isyanlar çok yakında
Ya yoksul kalacaksın, ya çalıp çırpacaksın
Çalıp çırpmak kolay, yoksulluk zor !
Kimi şanslı doğar, kimi erken ölür
Biri sefa içinde, biri pek sefil büyür
Aldırma iyi insan, güzel günler yakındır
Yaşamanın sevinci, biraz uğraş biraz sabır
Ya yoksul kalacaksın, ya çalıp çırpacaksın
Çalıp çırpmak kolay, yoksulluk zor !
Yırtık Uçurtma

Montag, 9. Juli 2007

Birde Onlari Dinlemeyi Ögrensek !....




KADINLARIMIZ....

KADINLARIMIZ
“Ana başta tac imiş, her derde ilaç imiş” sözü doğruların yaşanılır kılınması açısından belki en güzeli olsa gerek. Ana olan, sevgili olan, kadın ve kızlarımız, çağlar öncesinden günümüze kadar şiddetin her türlüsüne maruz kalmışlardır.
Günümüzde bile cahiliye dönemini aratmayacak iğrenç uygulamalarla kadınlar sömürülmektedir. Ona reva görülen baskı ister özel alanda, ister kamu alanında olsun “Fiziksel, Görsel ve Psikolojik baskı” olarak sürüyor.
Yoksulluk korkusuyla kadının sokakları arşınlaması, ayrıca hergün şahit olduğu veya çıkması toplum olarak nerelerde olduğumuzun acı tablosudur.

Kürtaj, doğum kontrolüne zorlama, kısırlaştırma, kız ceninin alınması kadının iradesi dışında zorlamalarla onu toplumda sınıflardan en aşağılara itmektedir. Hal böyle olunca kadınlar savunmasız, dayanaksız kalmaktadır. Fakir ve yalnız kadın da her türlü sömürüye müsait olarak hayatını söndürmek için zulüm magandalarına boyun eğmek durumunda kalıyor.
Sosyal devlet yapısının yetersizliğinden dolayı kırsal kesimdeki kadınlara zamanında ulaşılamadığından yılda yaklaşık olarak -1400’ün üstündeki gebelik ve doğuma bağlı- önlenebilir sebeplerden kadınlar ölmektedir.
Cennet, ayaklarının altına serilen anamız, baştacımız bugün medeniyet adına ayaklar altında sürünmektedir. Şehvetperestlerin elinde oyuncak haline getirilen en şerefli varlığın gözyaşlarını kim silecek?


Sırtından para kazanılan, gençliği ve güzelliği sarhoş masalarında meze olan, eskiyip işe yaramayınca da huzurevinde yaşamaya mahkum edilen zavallı bir mahluk haline getirilen kadınlarımıza kim merhamet elini uzatacak?
Medeniyet adına, kadını soyup sokağa salmak; ona verilmiş bir hak değil, bilakis en büyük haksızlıktır. Teşhir tahrik doğurur, bu davranış apacık fuhşa davetiyedir.
Fıtraten nazik, zayıf bir yapıya sahip kadın, kendisini korumaya muktedir değildir. Başkalarına görünüp, eziyet edilmemeleri için örtünmelerinin önemini belirten ayetlerle korunma altına alınmışlardır. Bu bir büyük hikmetin zaruretidir.
Sokaklarda cahiliye devri kadınları gibi kırıla-döküle gezmemeleri, evlerinde oturup ailesinin, milletin yüzünü güldürecek evlatlar yetiştirmeleri kadının en aslî görevi sayılmalı.


“Biz kadını uzun ve bol elbiseden kurtarıp hayatı kazanmaya ortak ettik. İlerici, hür, üretken, modern hale getirdik” diyenler kadının mutluluğu adına ne yaptıklarının farkında değildir.
Hürriyet adına, esaret zinciri kadının boynuna takılınca kendini satan esir durumuna düştü. Düşmana fırsat tanınırsa kalenin kapısından atlılar saldırır. İçeride kıymete haiz ne varsa hepsi yağmalanır.




Günümüz basın-yayın organlarında cazibeyi celbetsin düşüncesinde olanlar, genç kızları ve kadınları oltanın ucundaki yem gibi ekranlarda, gazete ve dergilerde görücüye çıkarmaktadır. Tezgahların başında müşterisinin mal seçiminden önce, kendine sunulan bu ucube haline getirilmiş kızlarla muhatab olunmaktadır. İnsanın böyle meşru görüntülü yerlerde gayrimeşru pazarlaması izan ve irfan sahiplerini derinden üzmektedir.
Toplum olarak ahlaksız bir yaşantı biçimine özenerek, böyle yaşamayı kabul etmek ve bilcümle ahlaksızlığı hoş görmek, olası felaketlere davetiye çıkarmaktadır.






Cahiliye döneminde insanların köle pazarlarında alınıp-satılmaları, günümüz modern dünyasında aynı adetlerin üstü kapalı olarak yaşatılması şaşılacak işlerden değil.
Doğumdan itibaren istenmeyip, hor görülen kızlarımız birer genç kız olduklarında toplum ve birey şiddetinin her türlüsüne ömür boyu tabi tutulmaktadır.
Ülkemizin belli bir kesiminde töre cinayetleri kadın üzerinde odaklanmış durumda. Sosyal güvenceden yoksun kadınlarımız halâ köle muamelesi altında hayatlarını sürdürmektedir.




“Sen tapılacak kadınsın”
diye yılışık ağızlarla kadınlardan faydalanmak için onu ilahlaştıran divane görüntülü zavallılara ne demeli? Bu densizlikler kadını yüceltmek adına yapılmıyor. Böylece o ulvî varlığın modern put haline getirilmesi de yanlışların en büyüğü olsa gerek.
Yozlaşmış ve ahlaksızlığın zirvesinde yaşanılan bir toplumda haysiyet ve şerefiyle bütün olumsuzluklara rağmen yaşamak için direnen elleri öpülesi kadınlarımıza ne mutlu...